29 Mart 2013 Cuma

Özenildiğimiz ve özendiğimiz nice günler olsun.

Gönderen zamandegerlidir.blogspot.com 17:23 | 1 Yorum

Henüz oy verme hakkına kavuşmuş ama daha tam yetişkin olamamış yaşlarımda bir arkadaşımın evindeyim, akşam yemeği yenecek ve evde annesinin hazırlık telaşı var. Olan her neyse şahit olup olmadığımı hatırlamıyorum ama baba ve annenin arası oldukça bozuk ve hatta annesinin gözlerinin yaşlandığını, babaya kırgın olduğunu, iki kardeşin annelerini haklı bulup da babalarına kızdıklarını hatırlıyorum. Bizler sofra kurulurken ortalıkta yardım ediyor, biraz da hava yumuşasın diye şaklabanlık yapıyorduk. Sofrayı kurarken bardaklardan bir tanesi takımdan farklı ve küçüktü. Arkadaşım babaya kızgın olduğu için takım dışı bardağı babasına koydu, hatta aramızda bunun için gülüştük. Kendimize göre ceza verdik yani. Artık yemeğe oturacağız, havada hala soğuk yeller esiyor, anne son kontrolleri yapıyor artık yemeği getirecek, sofraya baktı ve babanın tarafındaki takım dışı  bardağı alıp kendi önündekiyle değiştirdi. Bir an birbirimize bakıştık ve arkadaşımın sesi geldi “ben biliyordum”. Yaptığımız kabahati onlarla paylaşmadık ama ben hiç unutmadım bu dersi. Bu özendir. Bu eşin yakasına paçasına, nasıl göründüğüne özen, yani gösterişlik özen değil, gerçekten sevdiğine gösterdiğin özendir. İlla eş, sevgili de olması gerekmiyor ki bu özen için çünkü bu sevginin özeni, belki de sevgiyi getiren, onu sıkı sıkı tutan özen.

Özenildiğimiz ve özendiğimiz sevgi dolu nice günler olsun.

24 Mart 2013 Pazar

Kadın kokusu filmini seyrettim.

Gönderen zamandegerlidir.blogspot.com 12:11 | Yorum Yap
Al Pacino Kadın Kokusu Filmi
Kadın Kokusu Ünlü Tango Sahnesi

Kadın kokusu filmini seyrettim. Daha önce seyretmiştim ama unutmuşum. Sanırım üzerine düşünmediğim bazı şeyler gibi filmlerin üzerine de düşünmez ve konuşmazsam unutuyorum. 



Seyreden vardır ama kısa bir hatırlatma yapayım. Ailesi bir ufak şehirde bakkal olan çocuk, ABD’nin ileri gelen kolejlerinden birinde burslu olarak okumaktadır, Noel de ailesinin yanına gidebilmek için bilet parası biriktirmek amacı ile şükran günü tatilinde bir yetişkine hafta sonu refakat etme işini kabul eder. Refakat edeceği kişi aksi, kör ve başına gelenlerden kendini sorumlu tutan (Al Pacino), bu sorumluluğun altında ezilen, hayat amacını yitirmiş emekli bir subaydır. Bu sırada okulun zengin ve şımarık çocuklarının yaptığı uygunsuz bir olaya şahit olur, okul müdürü ona yapan arkadaşlarını ispiyonlaması için baskı yapar hatta eğer söylerse kendisini Harvard’a önerdiğini ve bunu muhafaza edeceğini söyler, yani şantaj yapar, düşünmesi için de birkaç gün verir. Bizim oğlan şükran günü tatilini bu aksi asker emeklisi ile hiç beklenmedik olaylarla karşılaşarak geçirir. Her iki kahraman da birbirlerinden çok şey öğrenirler. Çocuk asla sahip olduğu değerlerden ödün vermez, okuldan atılma pahasına ispiyonculuk yapmaz, bu arada kör adamın da sorumluluğunu almıştır bir kere, her ne uygunsuz durum olursa olsun onu ailesine teslim edinceye kadar bırakıp gitmez. Yani değerlerin ve sorumluluk sahibi olmanın timsalidir. Geçirdikleri zaman zarfında hayatından vazgeçmiş olan bizim aksi asker de yitirdiklerinin dışında sahip olduklarının değerini fark eder ve hayata bağlanır. En sonunda ikisinin işbirliği ile okulda ki uygunsuz durumda giderilir çünkü esas olan onurlu yaşamdır.
Tabi bunlar film ama yine de insan kendi hayatından parçalar buluyor, ya da kendi hayatına ekleyecek şeyler. Her ne pahasına olursa olsun değerler ile hareket edildiğinde, yaşamın o parçasına uymasa da o an için yapılanlar, vicdanın ibresi doğru yeri gösterdiğinde insan hafif oluyor. Mutluluğu da hep hafiflikle tarif ederim ama şimdi bu tarife bir de vicdanın ibresi eklendi.
Herkese göre değişen vicdanın ibresi benzer topluluklarda genelde “evrensel ilkeler” çerçevesinde az kaymalar ile aynı noktayı gösteriyor. Az kaymalar ise bizim değerlerimizdeki farklılıklardan kaynaklanıyor. Bu farklılıklar bizi biz yapan farklılıklar. Farklılıkların kabulü ise yine bizi hafifleten unsurlar. Bir de başkalarının ibresi ile uğraşmaktan vazgeçsekJ



















Bizi en çok onurlandıran değerlerin her kararın, her tavrın, her davranışın arkasında olması bizi doğru kılıyor, vicdanın ibresi şaşmıyor böylece. Ama ya zora gelince? İşte yaşadığımız "hayat sınavı" bu. İbre şaştı mı hayat hiç gecikmiyor cezayı kesmek için.



















Bir kez daha düşüneyim beni ben yapan değerlerimi ve bir kez daha bakayım davranışlarım onlara göre mi? İbre şaşmış mı?

Sayfa Görüntüleme