16 Şubat 2012 Perşembe

Sana gül toplamak istedim bu sabah ama

Gönderen zamandegerlidir.blogspot.com 21:41 | Yorum Yap
SAADİ’NİN GÜLLERİ
Sana gül toplamak istedim bu sabah ama
O kadar fazla gül doldurmuşum ki koynuma,
Koptu esvabımın düğmeleri birden bire.

Havaya dağıldı topladığım bütün güller;
Hepsi rüzgarla savrulup, denize gittiler;
Sularda, bir daha geri dönmemek üzere.

Tutuşmuş gibi, kıpkırmızı oldu dalgalar.
İşte esvaplarımda hala gül kokuları var..
Gel, duy o kokulu hatırayı, üzerimde

*Marcelin Desbordes-Valmore(Türkçesi Orhan Veli Kanık)

Bir arkadaşımın annesi ile bu aralar kitap alış verişinde bulunuyoruz. Daha doğrusu ben bir kere veriş yaptım, şu an hep alış durumundayım. Dengeyi tutarız inşallah. Arkadaşım en son kitabı bana verirken ‘bu senin okuyacağın bir kitap değil ama annem illaki yolladı’ dedi. Gelen kitap Şafak Pavey’in en son yazdığı Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir kitabı. Yıllar evvel geçirdiği kazayı duyduğum günü hatırladım. TV başında gözlerimden yaş çıkarak annesini ve genç bir kızın değişecek hayatını düşünmüş, her ikisi içinde dua etmiştim. Daha sonraki günlerde gazetede, protez bacağı ve kolu takıldığında çıkan fotoğraflarında yüzündeki gülümsemeyi hiç unutmam.. Hala her yerde aynı güzel gülüşü var. Sanırım o başına ne gelirse gelsin üstesinden gelmiş olmak la eğleniyor. Ben de eğitiminin, evlatlığının ve Türk kadınlığının hakkını verdiği için onunla gurur duyuyorum. Siyasette de ses getiren gerçek projelere imza atmaya devam edeceğinden eminim. Ya işteJ Şafak’la bu yakınlığımı bilmeden Mehlika Teyzem ısrar etmiş bu kitabı bana gönderme konusunda. Hemen okudum, hem de karşılıklı kahve içerken soluksuz anlattıklarını dinler gibi. Hem güldüm hem de duygulandım. Yazılarını takip ettiğim bir arkadaşım,(Meltem Ünsal-Meltem’le yolculuk) birkaç gün evvel, Türkiye’de devlet kurumlarında çalışan kadınlarla ve kadın hakları ile ilgili yazısında şuan ki zihniyete isyan ediyordu. Tam da onun üzerine, Şafak İran günlerini paylaştı benimle. Ben yine bu genç kadına dua ediyor ve ona Allah’tan her zaman güç diliyorum. Yakınlığımız devam edecek eminim:-)
Bu arada yukarıda paylaştığım şiir de onun kitabının son sayfasıydı. Bir şekilde dokundu içime.
Okuduğum yazılardan birisinde arada sırada başkalarına sorun, sizi nasıl gördüklerini, hazırlıklı olun ve bunu bir hediye olarak kabul edin diyordu. Geçenlerde yapmaya karar verdim ve sevgili anneme beni nasıl görmek istediğini değil ama nasıl gördüğünü yazmasını rica ettim. Genelde ‘kestane kebap acele cevap’ sözünün timsali annem bana iki gün sonra cevap yazdı. Üzerinde düşündüğü zarif yazısı için teşekkür ediyorum. Kendimle ilgili tespit ettiğim ve sevmediğim ne varsa oturmuş yazmış. Değişim konusunda umut vaat ediyorum bilesin anne..
Değişimden laf açılmışken, dönüşüm koçluğu yapan arkadaşımla çalışmaya başladığımı yazmıştım. Bu çalışma enteresan gidiyor. Birkaç sohbet, tespitlerle geçti. Değerlerim, güçlü yönlerim, zayıf yönlerim ve ardından gelen sorular..Güzel olan şu ki her sohbet (seans yani) sonrası cebime kazandıklarımı koyuyor ve ayrılıyorum. El yordamı ile loş ışıkta bulmaya çalıştığım şey için sohbetlerde çıt diye bir ışık yanıyor ve cevaplar gözümün önünde beliriyor. Ayrıca önemli bir gelişme şu ki; beynime kazılan ve asla yaratıcı olmadığım ile ilgili düşüncemi sildim gitti. Sohbetlerimizde durumla ilgili çizdiğim resimler ve hayal gücüme hayran oldumJ

Geçen hafta uygulamaya çalışsam da yapamadığım bir şey var. Bir süre telefonsuz yaşamak istiyorum. Bugün, bu bir sürenin başlangıcıydı. Kapattım telefonumu ve özgürce bir İstanbul günü daha yaşadım. Önümüzdeki günlerde bir grup arkadaşımla gideceğim seyahat için sabah Taksim’de vize işim vardı, pasaportları da akşama almam gerekiyordu. Yani bütün bir günü tek başına ve dilediğim gibi geçirme şansı. Bu şansı iyi kullanmak için plan yap, di mi? Yok! Yapmadım. Başladım yürümeye, neresi bana göz kırparsa oraya oturup kitap okumaya karar vermiştim.Yürüyorum, bakıyorum, soruyorum kalbime.. her seferinde ‘cık!’dedi. E hadi ama üşüdüm derken kalbimin onayladığı levhayı gördümJ Galata Mevlevihanesi Müzesi. Yeşo’cuğum vallahi seninle de bir daha giderim. Geçen sene restorasyonunun bittiğini duymuştum. Eski halini bilmiyorum ama müze biraz fazlaca yenilenmiş. Tuvaletleri ise bir felaket. Her neyse, içinde harika vakit geçirdim. Müzik aletleri bölümü ilgimi çekti çok. Hande’nin blogun’da ‘yeni ne öğrendim’ bölümüne  konu olabilecek mi bilmiyorum ama kös kös oturmak nereden gelmiş çözdüm. Kös, mehterin en büyük ve en çok ses veren çalgılarından bir tanesi. Kocaman bakır çerçeve üzerine sıkıca gerilmiş derilerden yapılan davul. İki tane oluyor ve atın, devenin iki yanından sallandırılıp öyle çalınıyor. Sergide iki tane kös kös oturan kös vardıJ Şanssızlık bu ya, elektrik kesilince zaten soğuk olan müze daha da soğudu, Allahtan karanlık olan alt tarafı gezmiştim, üst bölümü ise perdeleri açmalarını rica ederek dolaşıp, sıcak olmasını ümit ederek Pera Müzesi’ne gitmeye karar verdim. İliklerime kadar ısındığım Pera’ da Kuzguncuktan, Anadolu Hisarına kadar eski boğaz manzaralarının fotoğraflarının yer aldığı bir sergi vardı. En sevdiğim bölgedir burası, geçenlerde sahil yolundan sapıp tepelerde de dolaşma fırsatı bulmuştum. İstanbul çok güzel. Neyse, fotoğraflardaki yerlerin neresi olduğunu kestirmeye çalışarak keyifli saatler geçirdim ve günü müzenin kafesinde noktaladım. Kesinlikle öneriyorum, yolunuz Pera’ya düşerse lezzetli ve pahalı olmayan bir yemek yiyebilirsiniz.

Bugün yine rotayı ayaklarım, gözlerim ve kalbim tutturdu. Kalp girerse işin içine ne güzel olmaz ki.
Hepinize telefondan özgür ve rotayı kalbinizle çizdiğiniz bir gün diliyorum:-)

Sayfa Görüntüleme