16 Şubat 2012 Perşembe

Okuduğum yazılardan birisinde arada sırada başkalarına sorun, sizi nasıl gördüklerini, hazırlıklı olun ve bunu bir hediye olarak kabul edin diyordu. Geçenlerde yapmaya karar verdim ve sevgili anneme beni nasıl görmek istediğini değil ama nasıl gördüğünü yazmasını rica ettim. Genelde ‘kestane kebap acele cevap’ sözünün timsali annem bana iki gün sonra cevap yazdı. Üzerinde düşündüğü zarif yazısı için teşekkür ediyorum. Kendimle ilgili tespit ettiğim ve sevmediğim ne varsa oturmuş yazmış. Değişim konusunda umut vaat ediyorum bilesin anne..
Değişimden laf açılmışken, dönüşüm koçluğu yapan arkadaşımla çalışmaya başladığımı yazmıştım. Bu çalışma enteresan gidiyor. Birkaç sohbet, tespitlerle geçti. Değerlerim, güçlü yönlerim, zayıf yönlerim ve ardından gelen sorular..Güzel olan şu ki her sohbet (seans yani) sonrası cebime kazandıklarımı koyuyor ve ayrılıyorum. El yordamı ile loş ışıkta bulmaya çalıştığım şey için sohbetlerde çıt diye bir ışık yanıyor ve cevaplar gözümün önünde beliriyor. Ayrıca önemli bir gelişme şu ki; beynime kazılan ve asla yaratıcı olmadığım ile ilgili düşüncemi sildim gitti. Sohbetlerimizde durumla ilgili çizdiğim resimler ve hayal gücüme hayran oldumJ

Geçen hafta uygulamaya çalışsam da yapamadığım bir şey var. Bir süre telefonsuz yaşamak istiyorum. Bugün, bu bir sürenin başlangıcıydı. Kapattım telefonumu ve özgürce bir İstanbul günü daha yaşadım. Önümüzdeki günlerde bir grup arkadaşımla gideceğim seyahat için sabah Taksim’de vize işim vardı, pasaportları da akşama almam gerekiyordu. Yani bütün bir günü tek başına ve dilediğim gibi geçirme şansı. Bu şansı iyi kullanmak için plan yap, di mi? Yok! Yapmadım. Başladım yürümeye, neresi bana göz kırparsa oraya oturup kitap okumaya karar vermiştim.Yürüyorum, bakıyorum, soruyorum kalbime.. her seferinde ‘cık!’dedi. E hadi ama üşüdüm derken kalbimin onayladığı levhayı gördümJ Galata Mevlevihanesi Müzesi. Yeşo’cuğum vallahi seninle de bir daha giderim. Geçen sene restorasyonunun bittiğini duymuştum. Eski halini bilmiyorum ama müze biraz fazlaca yenilenmiş. Tuvaletleri ise bir felaket. Her neyse, içinde harika vakit geçirdim. Müzik aletleri bölümü ilgimi çekti çok. Hande’nin blogun’da ‘yeni ne öğrendim’ bölümüne  konu olabilecek mi bilmiyorum ama kös kös oturmak nereden gelmiş çözdüm. Kös, mehterin en büyük ve en çok ses veren çalgılarından bir tanesi. Kocaman bakır çerçeve üzerine sıkıca gerilmiş derilerden yapılan davul. İki tane oluyor ve atın, devenin iki yanından sallandırılıp öyle çalınıyor. Sergide iki tane kös kös oturan kös vardıJ Şanssızlık bu ya, elektrik kesilince zaten soğuk olan müze daha da soğudu, Allahtan karanlık olan alt tarafı gezmiştim, üst bölümü ise perdeleri açmalarını rica ederek dolaşıp, sıcak olmasını ümit ederek Pera Müzesi’ne gitmeye karar verdim. İliklerime kadar ısındığım Pera’ da Kuzguncuktan, Anadolu Hisarına kadar eski boğaz manzaralarının fotoğraflarının yer aldığı bir sergi vardı. En sevdiğim bölgedir burası, geçenlerde sahil yolundan sapıp tepelerde de dolaşma fırsatı bulmuştum. İstanbul çok güzel. Neyse, fotoğraflardaki yerlerin neresi olduğunu kestirmeye çalışarak keyifli saatler geçirdim ve günü müzenin kafesinde noktaladım. Kesinlikle öneriyorum, yolunuz Pera’ya düşerse lezzetli ve pahalı olmayan bir yemek yiyebilirsiniz.

Bugün yine rotayı ayaklarım, gözlerim ve kalbim tutturdu. Kalp girerse işin içine ne güzel olmaz ki.
Hepinize telefondan özgür ve rotayı kalbinizle çizdiğiniz bir gün diliyorum:-)

1 yorum :

  1. Bu rota isi cok iptidai sanki yontma tas devrindeymis gibi geldi bana ! oysa ihtiyar dayin bile is icin gittigim sehirlerde iphonesinde navigasyonu ile proglamladigi gunu organize etmenin keyfini cikariyor.Ama geldigimde bir gun sana takilmayi dusunuyorum,ogle yemeginde sarap balik dayidan.
    Seni cok seven Dayin

    YanıtlaSil

Sayfa Görüntüleme