Algıda seçicilik olsa gerek, duyguların üzerinde düşünmeye başladığımdan beri karşıma bu konuda daha da düşünmemi
sağlayan öyle çok şey çıktı ki.
Koçluk eğitimlerim sırasında, bu hafta sonu gittiğim yoga
retreatinde, açılan arkadaşlık sohbetlerimizde, bir çok yerde...
Bildiğiniz üzere sıkı Pollyanna savunucusu olarak çoğu
zaman pozitife odaklananlardanım. Hayatı yaşarken, beni aşağı doğru sarmalın
içine alacak duygular yerine daha çok güçlü tutacak duyguları seçmeye çalışırım ben.
(Bu aşağı doğru sarmal lafı da Benjamin Zender’in Yaşam Sanatında Ustalaşmak
kitabından, öyle çarpıcı bir tarif geldi ki bana, kullanır oldum ) Okuduğum bir
makalede “Hep pozitif olmak, iyi düşünmek insan doğasına aykırı değil mi?” diye
sorulmuş. Bence soru doğru sorulmamış çünkü insan doğası, aslı, özü tamamen
pozitiftedir. Onu bu durumdan alıkoyan ise şartlardır. Bu soruda bebekler
ve onların doğası aklıma geldi. Sonra büyürken ebeveynlerden öğrenilenler,
okul çağına geldiğimizde öğretmenler, arkadaşlar ve tabi ki toplum, kültür… Bizi
lahana gibi sarıp sarmalayan ve bizi aslında doğal halimizden uzaklaştıran
öğrenilmişlerimiz. Kısaca kendimizi korumak için oluşturduğumuz kabuğumuz. Ha
kabuklu olma durumumuz eğer konuşuluyor ise işte o zaman bu “normal” halimiz diyebiliriz
ama doğal halimiz değil. Zaten tüm sorun bu normal hal ile doğal hal arasındaki
gitmeler gelmelerden ortaya çıkıyor. Her ikisinin çatışmasından. Bedenimiz de
doğal halimize göre yaratılmamış mı?. Neden pozitif duygular bağışıklık sistemini
arttırıyor, negatif duygular sinir sistemini kaosa sürüklüyor ve beynin doğru
karar alma becerisi azalıyor? Çünkü doğal halimiz bu değil ki, pozitif olan
doğal halimizde olmadıkça hem ruhsal hem fiziksel isyan başlıyor.
Ancak şu denebilir, öfke, kızgınlık, kıskançlık, utanma
bunlar "normal" duygular. İnsana dair duygular. Tabi ki bunu sonuna kadar kabul
ediyorum. Bazen bu duyguları yaşamak da istiyor insan, bunu da kabul ediyorum,
hele o haldeyken gülmen gerekmiyor mu...”Show must go on” hali. Acısı insanın
iki katına çıkıyor, çünkü bir de sahtekarlık yapıyorsun. Yeni öğrendiğim bir söz, “duygunun içinde kalmak”, duyguyu
yaşamaktan daha kendi halinde bir söz, daha tek başına olma halini barındırıyor içinde, daha
zararsız sanki başkalarına, kendin içinse bir keşif gibi. Bu hallerin en iyi ilacı
ise benim için, içe dönmek. Biraz ortalardan yok olmak. Ortalarda olmanın
zorunluluk olduğu anlar da olmuyor değil, o zaman da duygularımı kontrol etmeye
çalışıyorum tabi ki… Kimseyi kırmaya hakkım yok, üzmeye hakkım yok. Kontrol
edeceğim, el mecbur. Eğer seni bu duygularınla yargılamayacak insanlarla
birlikteysen şanslısın “koy ver gitsin”. Bu Cumartesi oldukça karmaşık negatif
duygularlaydım, kalabalık bir grup içindeydim, yüzüm asıktı, kimse beni yargılamadı,
kimse beni kafaya takmadı, kimse beni iyileştirmeye, güldürmeye çalışmadı, derdime
çare bulmaya çalışmadı, sessiz erken ayrılışımı kimse ertesi gün sorgulamadı, tabi
ki göz göze geldik ve benim aldığım sadece tatlı bir gülümseme oldu. İşte budur
duyguları normal yaşama hali.
Ayrıca retreati yöneten yoga hocamız Pınar beni can evimden
vuran bir laf etti. “Duygular yargılanmaz, düşünceler yargılanır”. Bu lafı
duyduğumda duygular o kadar da korkunç gelmedi. “Duygunun içinde kalma, onu tanımaya
çalışma” Tanışık olduğunda kaçmıyorsun o
zaman. Ne doğru. Ancak duyguları oluşturan ya da var olanı tetikleyen düşünce,
işte onu yargılarım. Sorarım gerek var mı, yok mu? Bana faydası var mı, yok mu?
Düşünce bir enerji değil mi? Peki nereden geliyor? Aslında zihin, kontrol etmem
gereken düşünceyi üreten zihin ve düşünce onun eseri. Çöp düşünce, gereksiz
düşünce. Hoşuma giden bir söz daha duydum, "duygular kalpten, düşünceler beyinden". İşte çare ortada "denge":-) İkisinin iletişimi...
Duyguyu olduğu gibi kabul etmek, hem kendin için hem başkası
için ve ürettiğin düşüncenin ne olduğunu fark etmek, negatif ise düşünce onu
pozitife çevirmek, gerçek benliğinin özelliklerine, sevgiye, huzura ve neşeye yakın
olmak ve sonuç olarak iyi hissetmek. Gerek fiziksel gerekse ruhsal olarak evrene
uyumlu olmak. Bilip de yapamadığımız olur mu? Bal gibi olur, o zamanda kendine
anlayışlı olmak.
0 yorum :
Yorum Gönder