Bir gün uyanmış,
elleri boş. “Almışlar” elindekileri..Düşünmüş, ne vardı elimde demiş?
O anda
insan çıplak mı hisseder? Ağır mı hisseder? Bomboş, soğuk bir arazide mi hisseder? Sağa sola gidilecek
yollara bakar, çalılar, taşlar, çakıllar, nasıl da çekilmiş sadece onun için
serilen halılar. Kıpırdayamaz, batmasın
ayaklarına dikenler, acıtmasın çakıllar. Oturur oturduğu yerde bekler gelsinler
diye. Oysa uzaktadır onu sevenler. Seyreder o, açık hava araba sinemasında
kocaman ekran karşısında ama ne patlamış mısır var ortada ne de kola. O kocaman perde de oynar onun da içinde olması gereken film. Görüntüler gelir geçer, perde ona
el sallar, oyuncular “gel,gel” der, candan yürekten. O sadece yok der kafayı
hafifçe yukarı kaldırır, dudaklarının kenarları aşağı çekilir. “Yok ben oraya
gelmek için bu dikenleri çakılları geçemem, canım acımasın benim”.
Bedel
ödemek esastır bu dünyada, öyle böyle ödersin. Yürürsün dikenli yolda, girersin
filmin karesine, unutursun acıyan yerleri, bakarsın yaralar hatta izler yok olmuş.
Can
acısıysa cesaretin bedeli, özgürlüktür onun ödülü.
Hepimize
ödüllü günler.
Yavrum mükemmel......
YanıtlaSilHepimizin cesaretsiz olduğu zamanlar yokmu? Kabuğumuza çekildiğimiz, uzatilan elleri görmediğimiz, alışkanlıklarımızdan vazgeçemediğimiz.Sırf alıştığımız için acı çektiğimiz. Yenilenme yeni alışkanlıklar edinme, cesaretli olma zamanı:-)
YanıtlaSil