9 Haziran 2013 Pazar

Zorunluluk olarak mı? Sevgi ile mi?

Gönderen zamandegerlidir.blogspot.com 13:24 | 2 comments
BK Kadikoy facebook sayfasından
BK Kadıkoy facebook

Hayatta ki rollerimize baktığımızda, anne olarak, evlat olarak, vatandaş olarak, çalışan olarak, arkadaş olarak, çok doğaldır ki yapmak zorunda olduğumuz çok fazla şey var. İstesek de istemesek de bir sorumluluğumuz varsa bunu yerine getiririz. Öyle gördük, öyle de beklenir.  Zorunluluklar bazen gözümüzde büyür, sırtımızda kambur olur, hayatımızı zorlaştırır. Sadece kendi zorunluluklarımız olsa içimiz gam yemez, bir de el alemin zorunluluklarındadır gözümüz, işte bu da kamburun kamburudur bize.

Zorunlulukları farkında olanlar bir “yapmak lazım” listesi çıkarır. En ince detayına düşünsem ve öyle bir liste çıkarsam şimdi, değil 12’lik 24’lük selpak rulosu dolar. Örneğin salonumda bu yazıyı yazıyorum, bir kafa mı kaldırdım ve etrafıma baktım. Amaneyyy, o kadar çok “yapmak lazım” var ki. TV altında duran DVD ler dağılmış toplamam lazım, sehpanın üzerindekileri yerlerine kaldırmam lazım, ampulü değiştirdim halde yerden aydınlatma çalışmadı, elektrikçiye göstermem lazım, çalışma kağıtlarımı yaymışım fazla onları toplamam lazım, dizim ağrıdığında ayağımı uzattığım puf var onun döşemesi kel alaka bir renk onu değiştirmem lazım, tüllerim eskidi çok yenilerini almak lazım… Bunlar 5 saniyede tespit olmuş ev kadını rollerimin “lazım”ları. Sadece sizi ilgilendiren lazımları çözmek kolay çünkü öncelikleri siz belirliyorsunuz.

Peki ya başkalarını da halkanın içine alan “lazım”lar. 

Kişilere göre değişen öncelikler, yaşanmışlıklara göre, oluşmuş karaktere göre, o anki duygulara göre, inançlara göre, alışkanlıklara göre değişen zorunluluklar? Çatışmalar bu anda mı çıkıyor? “Bana göre” diye başlanan cümleler… İşte çözüm burada! Böyle başlıyorsan, hooooop kendini bir halka içine alıyor ve bu halkayı en önceliğin yapıyorsun. Çokça kullandığım bu cümleyi elimden geldiğince artık kullanmamaya çalışıyorum. Ama alışkanlıklar malum kolay kolay geçmiyor..  Zırt diye bir “bana göre” ağzımdan çıkıveriyor. Tesellim şu ki; en azından çoğu kez ağzımdan çıkanı kulağımın duyacağı durumda olabiliyorum. Buna da şükür. Bu farkındalığın beni insanlara daha saygılı olmaya, onları olduğu gibi kabul etmeye taşıdığına inanıyorum. Ayrıca diğerlerinin de beni olduğum gibi kabul edeceklerine… Bu düşünceyle gösterdiğim tolerans da artıyor.”meli-malı” lara olan takıntım azalıyor.
Bize yakın kişilerin, ilişkimizde, bizim değerlerimizi bizim kadar iyi önceliklendireceğini düşünüyoruz. Bu doğrudur. Ama hangi koşulda? “Meli-malı” larımız ve “zorunda” larımız yüzünden taktığımız maskelerimiz varsa, değerlerimiz işimize geldiği gibi öncelikleniyorsa karşımızdaki ne yapsın?

Saygıdan hoşgörüye uzanan bu yolculuk, hem kendim hem de başkaları için azalan “meli-malı”lar ile yürekten yapmak istediklerime yoğunlaşma için fırsat tanıyor. 

Yürekten yaptığım her şey de hafifliği hissediyor, akışı sağlıyorum. “Lazım”ın dışına çıkıp rolümün içine sevgiyi yerleştirdiğimde ise içimde “istek” oluşuyor, isteyerek yaptığım her şey de kalbim de benimle birlikte gülüyor, kalbimin güldüğü her durumun hayrını görüyorum.

Yapıp yapıp da hayrını görmediysem bakmam gereken yer bunun için KALBİMdir. Kalbimdeki NİYETtir.

2 yorum :

  1. Canım benim duygularını ne güzel tanımlamışsın.Seni bol bol öptüm.

    YanıtlaSil
  2. Canım ne güzel anlatmışsın tekrar tekrar okudum.Sevgiler.....

    YanıtlaSil

Sayfa Görüntüleme