25 Kasım 2011 Cuma

Bir yaşamın son perdesine şahitlik

Gönderen zamandegerlidir.blogspot.com 20:56 | 1 Yorum
Çiftehavuzlar’da Papa John’s diye bir pizzacı var..Pizzasının tadına ilk defa sevgili komşularımızdayken bakmıştık. Özel domates soslarından ekstra koydurup, sadece mantarlı ve ince yaptırıyoruz. Yanındaki tombul biber turşuları ile yerken dudakların acıdan hafif şiştiğini hissediyorsunuz. Orta boy alana ikincisi sadece 4 TL farklaJ..Bu durumda komşuda pişiyor ve bize de düşüyor durumu oluyor doğal olarak..Papa John’s a ilk sipariş verdiğim günü hatırlıyorum. Yeni vejeteryan beslenme kararı aldığım günlerdi..Eve gelen pizzayı sevinçle parasını ödeyip aldım..O gün yalnızdım Nisan ya da Murat yoktu. Pizzamı alıp koltuğa keyifle kurulacakken bir kapağını açtım ki karton kutunun, üzerinde dumanı tüten sucuklar, sosisler dans ediyor..Himm dedim, hayat oyunu beni, bakalım sucukları lüpletecek miyim diye test ediyor..Olabilir diye es geçtim ve kibarca gelip bu pizzayı almalarını yerine sipariş ettiğimin getirilmesini rica ettim..Ah vah bir çok özür, yarım saat sonra kapı çaldı..Sevimli bir çocuk, pizzamı bana uzattı. Akıllandığım için hemen kapıda pizzanın kapağını açtım baktım. Kalın pizza!!! Çocuğa neler söyledim hatırlamıyorum, verdim pizzayı eline, para iadesi de istemediğimi söyledim..Hızımı alamadım, açtım telefonu sipariş alanlara, biri birinin üzerine attı hatayı, öbürü diğerinin. Dinlemiyorum, ben komşuda yedim beğenmiştim bi daha asla sipariş vermeyeceğim diye tüm kızgınlığımla kapattım..Yani hayat oyununun bu testinden başarı ile geçemedim ve sınıfta kaldım..Sanırım burada test edilen sabrım ve nezaketimdiL..Bir iki ay sonra dayanamadım ve tekrar sipariş için aradım Pizzacıyı..Aramayacağım demiştim ama Pizzanız çok güzel ne yapayım, lütfen bundan böyle dikkat edin dedimJ O gündür bu gündür sipariş alan Davut ve Hüseyin ile aram çok iyi, telefon numarasını alır almaz ekstra domates soslu ince mantarlı değil mi diye soruyorlar..

İşte ayıptır söylemesi o güzelim pizzadan yiyerek sizinle bu yazımı paylaşıyorum..

Geçen hafta sonu eşimin bir arkadaşının annesinin vefatı üzerine cenaze töreni için Bursa’ya gittik. Sevgili Eren’in bu acısını duyunca aslında artık onun sadece eşimin arkadaşı değil benim arkadaşım Eren olduğunu fark ettim..Sabah erkenden Pendik Yalova feribotu ile Yalova’ya geçtik. Bursa ‘da sadece bir mezarlık varmış, Hamitler de ve çok büyük, bulmamız hiç zor olmadı. En arkalarda bir yer ayırmışlar yabancı uyruklulara (Eren anne Belçikalidır)..Oraya gittik biz de. Henüz erken olduğundan kimse yoktu. Yavaş yavaş, bazılarını İzmir’den de tanıdığım Eren’in arkadaşları ve tabi hem annesinin hem de kayınvalidesinin ( Eren  kayınvalide Almandır) yabancı uyruklu arkadaşları gelmeye başladı. Herkesin yüzünde kaybın acısını taşıyan bir  tebessüm ve bu tebessümle birlikte ellerde güzel, özenle paketlenmiş rengarenk çiçekler..  Gelenler tanısınlar tanımasınlar birbirlerinin ellerini sıkıp başsağlığı dileklerini ifade ettiler. Bu sırada Eren’ nin eşi Sibel bir papaz getirdi..Alman papaz önce herkesin tek tek elini sıktı, başsağlığı diledi ve kendini tanıttı..Duasına başlamadan önce de çok iyi Türkçe konuşamadığı için özür dileyerek duayı Almanca okuyacağını söyledi.. Ben hiçbir şey anlamadan dinlemeye başladım tabi ki..Ancak uzaktan Eren’nin ablası İrem gözüme takıldı..İrem yurt dışında yaşıyor ve her Noel tatilinde annesini ziyarete geliyor…Papaz duasını okurken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı..İster istemez ben de içimden onun için dua ettim..Koşa koşa gidip sarılmak geldi içimden, onunla birlikte hiç tanımadığım annesinin cenazesinde ben de hüngür hüngür ağladım..Biz Türkler biraz duygusalız aslında, en güzeli bu duygulara hakim olabilmek..Neden ağlarız?.. gidenden çok kendi kayıplarımız ve kaybedebileceklerimiz için, belki buna kendimizde dahil. Papazdan sonra Eren ve İrem, iki evlat, mezarın başına geçtiler. İrem Annesine göz yaşları içinde bir konuşma yaptı..Ben asıl burada çok etkilendim, konuşma Fransızcaydı söylenenlerin ne olduğundan en ufak bir fikrim yoktu. Uzakta yaşadığı için çok daha duygusal olabileceğini düşündüm sadece..Konuşma bitince gerçekten dayanamadım bu sefer gittim ve kendisini kucaklayıp duygularımı ifade ettim. Bu cenaze töreni, insanın üzerinde ağırlık yaratan bir tören değil mütevazi bir vedalaşma oldu..Daha sonra Sibel hepimizi evlerine davet  etti. Feribota yetişmek için vaktimiz olduğundan bu davete biz de icabet ettik. Biliyor musunuz Eren ve Sibel geçen seneden beri yeni geçtikleri evlerine bizi davet edip duruyor..Keşke ziyaretimiz daha hayırlı bir gün de olsaydı ama nasip bu güneymiş..
Eve geçtiğimizde bizi Sibel ve annesi Gertrud un yaptığı güzel yiyecekler, içkiler ve Sevgili Selim’in nazik ikramları ile güzel sohbetler bekliyordu. (Selim, Eren ve Sibel’in oğlu, gülünce onlar gibi gözlerinin içi gülüyor) Dayanamadım İrem’ e annesine ne söylediğini sordum. Bana annesinin İkinci Dünya savaşında daha henüz 14 yaşındayken bir kızken, Almanlardan yürüyerek Fransa’ya kaçtığını ve aslında Almanlardan nefret ettiğini, aklına bir Alman gelin ve dünür sahibi olmanın en son gelecek şey olduğunu ve Alman bir papaz tarafından gömüldüğü için annesinin rahatsız olduğunu bildiğini, bundan dolayı annesinden özür dilediğini söyledi. ( bu arada gelinini de dünürünü de hep çok sevmiş olduğunu vurgulamadan geçmedi) . Ayrıca yanımıza yaklaşan Gertrud a tüm yaptıkları için minnettar olduğunu , sen olmasaydın bunların hiç biri olmazdı diye söyledi. Gertrud’da annesinin Alman takıntısı olduğunu bildiğini ancak Fransızca konuşan bir papaz bulmak için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi..İki medeni insan hem kalpleri ile hem de gözleri ile konuştu birbiri ile.

Sanırım bu da hayat oyununun testlerinden birisi ve de tabi ki karmalarımız. Bir şekilde en korktuğumuz şeyler karşımıza çıkıyor, kendimizden en emin olduğumuz konularda nasıl yıkılabileceğimizi gösteriyor, kibirle verilen tepkilerin ne anlamsız olduğunu farkına varmamızı sağlıyor, en önemlisi son perdede bedenin eninde sonunda gidici olduğunu ve gerçek olanın  sahip olduğumuz erdemlerimiz ve tüm erdemlerin kaynağının ise sevgi dolu yaşamak olduğunu gösteriyor. Bu nu neden aklımızda tutamıyoruz? Özümüzü unutup bedende kalıyoruz. Hareketlerimizin çoğu bedenimize, malımıza ve kendi tohumunu atarak içimizde büyüttüğümüz egomuza gelecek zararı önlemek için. Bu zararı önlemeye çalışırken ruhumuza verdiğimiz zarar?
İnsan ilişkilerinde karşındakinde eleştirdiğin ne varsa aslında aynısından sende de var ki, bunu görebiliyorsun derler. Ne korkunç değil mi? Kendi üzerimde çalışmak için, birlikte olmaktan kaçındığım insanların kötü özelliklerini yazıp, bu özelliklerin karşıtı olan iyi özellikleri edinmeye özen göstermeliyim. Benim için güzel bir çalışma olacak. J

Sevgi dolu anlayışlı günler yaşamak ve yaşatmak dileği ile.. 

1 yorum :

  1. Zeynom, senin blogun varmış da benim haberim mi yokmuş! Alındım valla. Bugün Ayşe teyzem benim bloga yorum yapmış da onu izleyerek keşfettim burayı. Çok güzel yazıyorsun, devam et... Daha sık yaz. Öperim kocaman.

    YanıtlaSil

Sayfa Görüntüleme